<data:blog.title/>

<data:blog.pageName/>-<data:blog.title/>









İKİ DENİZ SUYU

Yazar: Yorum
 İki denizin suyu bir küçücük şişeye girer mi? Buyurun, girmiş!

 
Hangi denizler bunlar; Akdeniz ve Ege denizi ve bahsedeceğim yer de Datça yarımadasında yer alan antik kent Knidos.  Mesleki deformasyonumun etkisiyle de olsa gerek, antik yerleşimlere gittiğimde zamanda yolculuk yapmayı seviyorum.
Nasıl mı ; Gözüme kestirdiğim yüksekçe bir yere oturuyorum, gözlerimi hafifçe kısıyorum ve hayal ediyorum... Yerlere saçılmış koca koca mermerler ayağa kalkıp yerlerini buluyor, aralarında kadim insanlar dolaşmaya başlıyor, günlük hayatın sesleri yükseliyor. 
Ha, aklınızda bulunsun, antik kentlerde gördüğünüz her türlü taş yapı kalıntıları, kent halkınca ortak kullanılan kamu binalarına aittir. Tapınak, tiyatro, hamam (gimnasium ), toplantı meydanı (agora), çarşı, konser alanı (odeon), kütüphane, mezarlık (nekropol) gibi. Yani gördüğünüz kalıntılar kentin merkezidir. Konut mahalleleri bu merkezin çevresinde ve dışında yer alır ama evler genellikle kerpiç ve ahşap gibi malzemelerle yapıldığı için günümüze kadar korunamazlar. Bazılarının sadece temellerinde taş kullanıldığı için, ancak onlar bulunabilir.
Mesela bu cadde, çarşı caddesi ; Mermer kaplı yolun iki tarafında mermer sütunlarla bezeli dükkanlar, sanat galerileri yer alıyormuş. Dönemin ünlü heykeltraşları, ressamları, zanaatkarları buradaymış.
 Bir antik kentin nüfusunun hesaplama yöntemlerinden biri de, tiyatronun büyüklüğünden geçer. Oturma yerleri sayısının dört katı, yaklaşık nüfusu verir. Knidos'da biri büyük, diğeri küçük iki tiyatro varmış mesela.
 Bir ören yerine gittiğinizde, yerlerde yatan taşlara bakarken sadece üzerlerindeki şahane taş işçiliğine hayretle bakmakla kalmak istemiyorsanız biraz da oranın tarihini araştırmak gerekecektir. Buralarda kimler yaşamış, nasıl geçinmişler, hangi alanlarda gelişmişler...


 
Mesela Knidos'daki en eski yerleşim buluntuları MÖ 2000 yıllarına dayanıyor. Şehrin kurucuları Karyalılardır ama en parlak dönemi, Trakya üzerinden gelip buralara yerleşen Dorlar zamanıdır (MÖ 1000). Daha sonra Lidyalılar ve MÖ 546 da Persler ele geçirmiş.
 MÖ 4. yüzyılda yarımadanın önündeki ada ile kara, deniz doldurularak birleştirilmiş böylece iki liman elde edilmiş. Biri ticari, diğeri askeri amaçla kullanılmış.
 Halen liman ağzındaki mendirekle Kuzey limanındaki kule kalıntıları görülebilmektedir.
Şehir, çok önemli bir ticaret merkezi olduğu kadar bir kültür ve sanat merkeziymiş. Dönemin en ünlü heykeltraşlarından Praksiteles'in Afrodit tapınağı için yaptığı Afrodit heykeliyle ünlenmiş. 
Gezegenlerin hep aynı yörüngede hareket eden yuvarlak cisimler olduğunu bulan ünlü astronom, matematikçi ve filozof Eudoksus; Dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Fenerinin mimarı Sastratos, Skopas, Briaksis Knidos'da yaşamışlardır.

Knidos'lular tersaneler kurmuşlar, denizcilikte ve ticarette çok ilerlemişler, ürettikleri ürünleri (başta şarap olmak üzere) ihraç etmişler. Geç Roma ve erken Bizans döneminde kentteki çok sayıdaki tapınak kiliseye dönüştürülmüş ve şehir nüfusu 70.000 lere ulaşmış. Bizans'ın ilerleyen dönemlerinde ise bir yandan depremler, diğer yandan korsan saldırılarıyla güçsüz kalan kent MS 7. yüzyılda tamamen terk edilmiş.
 Knidos ve civarı sit alanı olduğu için, konaklayıp tatil yapma imkanı yok ve iyi ki de yok. Eski veya yeni Datça'da kalıp tekneyle veya karayoluyla gelmek mümkün. 

Bunlar da tatilden geriye kalan kareler ile eve getirilen küçük hatıralar :






Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa

0 yorum: