<data:blog.title/>

<data:blog.pageName/>-<data:blog.title/>









YABANCI GÖZÜYLE ESKİŞEHİR ( Odunpazarı ve Kentpark )

Yazar: Yorum
Ertesi gün;
Kaç günlük yoldan geliyor, biraz geç kalkar herhalde diye düşünüyordum ki baktım Mila kalkmış bile. Sabah aç karnına kahve içme alışkanlığı varmış. Türkçede kahvaltının kelime anlamını anlattım; Kahve- altı, kahve öncesi yenen öğün. Bayıldı, "Kahveyi çok sevdiğinizi biliyordum ama dilinize kadar girmesi çok hoş !"

Bir taraftan kahvaltımızı yapıyor bir taraftan da gezi boyunca gördüklerini heyecanla anlatıyordu. Kafasına takılanları anlatmaya çalışırken fark ettim ki birçok konuyu bir cümleyle izah etmek yetmiyor. Kültür farkı elle tutulacak kadar apaçık ortadaydı.

Bugün, Eskişehir'in en eski semti Odunpazarı' na gidiyoruz. Tarihi Atatürk Lisesi önünde tramvaydan indik. Yediler parkı ve Alaattin Camii yanından geçtik ve işte Odunpazarındayız. Semt çok çok eskiden sit alanı ilan edilmiş ancak bundan 10 yıl öncesine kadar buradaki bütün evler kaderlerine terk edilmişti ve gün günden yıkılıp kayboluyorlardı.

Taa ki Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen büyük şehir belediye başkanı oluncaya kadar. Şimdi şehrin kültür ve turizm odağı durumunda buralar. 




Şehircilik boyutundaki restorasyon işlerinde organizasyonu yapmak, projelendirmek, ödenek bulmak, usulünce hayata geçirmek çok önemli ve zor işlerdir. Ancak daha sonrası daha da  önemlidir zira restore edilen binaların bir işlevi olması ve insanlarla birlikte yaşaması gerekmektedir. İşte burada bu konu da ihmal edilmemiş. 

Bütün ev ve hanlarda hayat var. Kimi konut, kimi küçük el sanatları atölyesi, butik otel, kahvehane, aş evi, dernek, fırın, çay evi, mantıcı, gözlemeci...

Daracık sokaklardan, cumbalı evlerin arasından, sokak çeşmelerinin yanından yürüye yürüye Kurşunlu külliyesine vardık.  Külliye demek, zamanının kültür ve sosyal merkezi; Okul, cami, kütüphane, hastane, misafirhane...
16. yüzyılın ilk yıllarında, mimar Sinan'dan önceki mimarbaşı Acem Ali tarafından inşaa edilmiş.

Külliyenin yemyeşil huzur veren bahçesi ve her bölümü hizmete açık ve hayat dolu. Bir bölümü düğün salonu, Mevlevihane kısmı ise dünyanın ilk Lületaşı müzesi olarak düzenlenmiş. Duymuşsunuzdur, lületaşı dünyada bir tek Eskişehir'de bulunmaktadır. Beyaz altın diyen de var, almancası olan Meerscheaum (Deniz köpüğü ) diyen de.






 
Atlı Han, küçük küçük atölye- dükkanlar şeklinde düzenlenmiş. Unutulmaya yüz tutmuş eski el zanaatlarına nur yağmış.
Lületaşı, hat, ebru, cam, çini, seramik...

Büyük maharetle çalışan ustaları seyretmek çok zevkli. "Dumanı üstünde" bir ürünü almak ise çok hoş bir duygu.

Mila'nın merakından, fotoğraf çekmesinden ve benim ona devamlı  bir şeyler anlatmamdan yabancı olduğunu anlayan bir usta, eline bir parça lületaşı tutuşturup yontmayı denemesini istedi.

Mila'nın yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz...

 Hemen her atölyede benzer dialog ve deneyimlerle atölyeleri bir bir dolaştık. Daha doğrusu, Mila hediyelik ufak bir şeyler almaya istekliydi ama çeşit bolluğu karşısında karar vermesi uzun sürüyordu. Hal böyle olunca da atölye veya dükkan sahibi ile sohbete girmek neredeyse kaçınılmazdı.


Atlı Hanın zemin katındaki minderli sedirlerde oturup buram buram kokan taze demli çaydan içmemek olmazdı. Bakır tepsilerde  ve ince belli bardaklarda gelen çaylarımızı yudumlarken geçmiş zamanları hayal etmemek mümkün değil bence.

 


Çağdaş Cam Sanatları müzesinde de harika çalışmalar var. Yapımlarındaki tekniği, zorluğunu bilemiyorum ama görsellik olarak çok etkilendiğim eserler oldu.

Dolaşırken hoş bir sürprizle karşılaştık. Yeni evlenen bir çift tarihi kent dokusunda fotoğraf çektiriyordu. Mutluluklar dileyip yürüyüşümüze devam ettik.

Bir sokağa döndük ki ne görelim...
Eskişehir' li marifetli hanımların el işlerini sergileyip sattıkları pazar varmıııış... Sadece Pazar günleri kuruluyormuş, bize de denk geldi. Neler olduğunu saymayayım, zaten tahmin edersiniz. Üstelik, 15 yıldır görmediğim, izini kaybettiğim aile dostumuz bir hanımla karşılaştım. Telefon numaralarımızı aldık, görüşmeye sözleştik.



Odunpazarından ayrılıyorduk ki gökyüzünde sıra dışı  hareketlilik başladı. Gerçi biz Eskişehir'liler jetlerin sık sık uçmasına alışığız. Hatta derler ki jetler geçerken biri kafasını kaldırıp bakıyorsa Eskişehir'de yenidir.
Ama bu sefer Dünya Şampiyonu akrobasi takımı Türk Yıldızları' nın gösterisi başlamıştı. Kırmızı kanatlarıyla renkli dumanlar saçarak mermi gibi uçuyorlardı.


Yediler parkından aşağıya doğru, Hamamyolu caddesinden yürüdük. Rengarenk laleler artık geçmeye yüz tutmuştu.









Mila, bu kedi evini görünce çok şaşırdı ve fikre bayıldı. Kedileri çok sever, evinde  de kedi besliyor.



Hamamyolu caddesinde yürümeye devam ederken, Liseler arası tiyatro yarışması için Eskişehir' e gelen öğrencilerin toplu yürüyüşüne rastladık.









 Eve gidip karnımızı doyurup biraz dinlendikten sonra  tekrar çıktık. 

Bugünü de Kentpark' ta dolaştıktan sonra, gölet üstü kafede koyu sohbetle tamamladık.




Arkası yarın....
Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa

0 yorum: